Başka çocuklardık biz!
Soba üzerinde durmaksızın kaynayan güğümden taşan suyun, kızgın soba üzerinde csss! edişine aşinaydı kulaklarımız!
Ve aynı sobada maşanın üzerine konmuş ekmeklerin, kızarırken salınan kokusuna müptela..
Çilek reçeli mutlu ederdi bizi; hele de küçükse ve bütün bütün pişirilmişse!
Yazları, üzerinde MALIBU yazan lacivert terlikle koşardık sokaklarda!
Terlikçi gelirdi at arabasıyla pazartesileri ve annelerin karış kalınlığındaki veresiye defterindeki hesabı, 5’er 10′ ar lira ile bitirilirdi.
Kösele ayakkabımıza pençe yapan ayakkabıcı amcanın dükkanındaki bali kokusu ile dönerdi başımız birtek!
Pembe ARI MAYA silgileri ile kocaman açılırdı burnumuzun delikleri!
Lastik top kokusu hoşumuza giderdi bir de!Topu olan oyunu kurardı. “Kim en yükseğe dikecek” diye iddialaşırdık!
Topumuzun kesilmesiydi, en büyük ceza!
Kumandalı arabalar, sadece ALAMANCI çocuklarının oynadığı oyuncaklardı; bizim saplı arabalarımız vardı! Birde tenekeden olanlar; tekeri, direksiyonu, şoförü üzerine resmedilmiş..
Çıkma rulmanlardan tahta arabalar yapardık; bilyalı! Bir de yokuş bulduk mu çığlık kıyamet!
Ve hepimizin çizmeleri, botları su alırdı!Ortak azarımızdı annelerimizden; ” Bak bu sene bitene kadar başka ayakkabı yok!”
McDonals’ın olmadığı zamanlardı ve anneler kızartırdı patatesi!
Ah ne eğlenceliydi gizlice üzerinden yemek; bir türlü dolmazdı o tabak!
Tek hırsızlığımız, o patatesi aşırmaktı bir de Ali Rıza Amca’ nın küçük elmalarını!
Servetimiz cebimizdeki misketlerdi!Gaflik 10 tane , Kemik 5 tane misket alırdı!Kur böyleydi nereye gidersen git!
Gazoz kapakları biriktirir, ÇOKOMEL folyolarını düzleştirip saklardık defterlerimizin arasında çünkü çok önemliydi.
Pazar sabahları WESTERN filmlerini izler gaza gelirdik sokağa çıkmadan önce, sonra gazeteden yaptığımız şapkaları takar; elimizle atımıza vurur gibi kendi totomuza vurur deli gibi koşardık 🙂
Uçurtma boyu özgürdük, o salındıkça içimiz coşardı.Boş ilaç tabletlerini mandalla tutturur bisikletimize teker döndükçe çıkan sesle mest olurduk.
Ah ne güzel çocuklardık!
Sokakta komşu teyzenin torbalarını eve kadar taşıyarak büyüdüğümüzü, ağaçların en yükseğine tırmanarak cesaretimizi ispatlardık kendimize.
Küçücük sınıflarda elli kişi ders yapar tenefüs sonunda çıktığımız sınıfın kokusunu beğenmezdik! Yumurtamsı ve kaçan osurukların harmanlandığı o kokuda birbirimizi parmakla gösterip bok atar, kıkırdardık.
Derste sıkılan çöp kutusunun başına geçer bitene kadar sürecekmişcesine açardı kalemini.
O kalem de güzel kokardı, eski kokardı..
Muz getirilmezdi sınıfa, hepimiz eşit gibi görünelim diye farklı getirenin azığı, ince bir azardan sonra paylaştırılır yahut çantaya koydurulurdu gerisin geri.
İnceliği böyle öğrenmiştik ve vicdanlı çocuklardık.
Bir de defterimize kırmızı yıldızlı aferini aldık mı bütün onaylanma duygumuz tatmin olur, gururlanırdık.
Küf kokulu satırlarımda dolanırken sızladı mı senin de burnun?
Tatlı bir özlem hissettin mi içinde?
Geldi mi burnuna alt geçitte pişirilen kestane kokusu?
O zaman sen de bizdensin!
Biz, Kötü kelimesini İskeletor’ un kahkahalarından öğrenmiştik ama bilirdik ; He-man onu hep altedecek! İYİ’ nin kazanacağına olan sağlam inancımız bundandır bizim.
Biz İYİ çocuklardık, ve hep İYİ olarak kalacağız.
Banu Ergün
Yaaaaa…
Çok güzel yazmış ve harmanlamışsın.
Eline sağlık.
BeğenLiked by 1 kişi
🙏☺️
BeğenLiked by 1 kişi
tam da benim çocukluğum.. 🙂
ne güzel detaylar yakalamışsınız…
BeğenLiked by 1 kişi
🙏☺️
BeğenBeğen
Ortak bir anıyı paylaşmışız sanki,yüreğinize sağlık,ateş yakıp patates közlerdik,Acıbadem bizim için henüz küçük bir ormanken.Harikasın.
BeğenLiked by 1 kişi
🙏☺️
BeğenLiked by 1 kişi