Fırtına sonrasıydı..
Önce doğrulmaya çalıştı.Sonra kanadının birini yıkılmış bir ağacın altından sıyırdı kopan birkaç tüye aldırmadan,diğerini çamurlu sudan çekti; biraz daha doğruldu.
Baktı güneş parıldıyordu tepesinde, gök maviydi ve rüzgar pamuk bulutları üflüyordu güneye doğru.
Kalktı.Ayakları yerli yerinde ve bacakları taşıyacak kadar güçlüydü hala!Hep güçlü durmuştu ayakları üzerinde!
Silkelendi!
Bir daha bir daha silkelendi!
Çamuru durulmuş sudan içti biraz, ve o sudan çıkardığı kanadını temizledi.Kopan tüylerin yerine baktı hüzünle.Fakat çoktan tazeleri çıkmaya başlamıştı minik de olsa!
Denedi!Kanatlarını çırptı olduğu yerde.Biraz kuvvetten düşmüş olsa da çırpışıyla yapraklar havalandı.Hemen uçmaya çalışmadı, izledi biraz etrafı!
Ne fırtınaydı!
Ama o başarmıştı!
Biraz çömeldi olduğu yere, bulutları gökyüzünü seyre daldı.
Baktı başka kuşlar deli deli uçuyor, gökte süzüldüğü günleri hatırladı ve o deli sarhoşluğu!
Bir cesaret havalandı, biraz düştü sonra yine havalandı ve yine düştü.
Fakat vazgeçmedi!
Kulağında hoş bir fısıltı vardı!”Bu fırtınayı da atlattın!Başka fırtınaları da atlatacaksın! Hadi kanat çırp, düşsen de tekrar kanat çırpmaktan vazgeçme!”
Öyle de yaptı.
Düştü kalktı düştü kalktı saymadı kaç defa!Ve işte yükseliyordu!Yer küçülmeye başladı kanatları altında.Uçmak sarhoşluğu yine sardı baştan başa!
Yükseldi, yükseldi, yükseldi..Çatılardan bulutlar katına dek!Bir buluta girdi, diğerinden çıktı.Sonra bıraktı aşağılara kendini ve sonra yeniden yükseldi.
Yükseldi, yükseldi, yükseldi..
Fısıltıya minnettar, yüreğinde cesaretle bulutlarla güneye doğru..
Cesaret anahtarıydı, fısıltı dostu ve umut rotası!
Geriye kalan sadece kanat çırpmaktı!
Yeniden..yeniden..yeniden!
Banu Ergün